Bediiyatçılar haklı olarak meselelerini bazen riyazi veya mihaniki bazen fizyolojik veya psikolojik bakımlardan en nihayet de içtimaiyat bakımından ortaya koymuşlardır. İdraki kıt reybiler bu çokluğun insicamsızlıktan ve iktidarsızlıktan geldiğine kanidirler. Hâlbuki bu kesret yeni başlayan ve teşekkül etmeye uğraşan bir ilmin zenginliğindeki feyzi gösterir: Elbette beşeriyetin manevî ilimlerinin en zengini ve şüphesiz en zoru!
Vakıaların bu son derece çapraşıklığı bediiyatın müspet veyahut ilmî şeklinin henüz neden yeni olduğunu ve her müellifin şahsiyetinin nasıl nüanslar arasında oynadığını ve san'at hakkında ilmî bir eserde bu şahsiyeti silmekten ise san'at hakkında bir san'at eserinde ispat etmeği tercih ettiğini izah eder. Şahsî hususiyetler üzerinde hâlâ millî hususiyetler hüküm sürmektedir; mahallî san'atlar bir memleketin mizacını nasıl aksettirirse bir memleket bediiyatının da kendisine göre mahallin hususiyetlerini aksettirmesi tabiîdir. Nihayet bütün millî mizaçların çok üstünde ferdî ve içtimaî bütün şahsiyetleri usûl ve hakikat idealiyle birleştiren ilim zihniyeti meydana çıkar ve işte böylece bir ilim doğar. İlmî bediiyat henüz bir realite değildir. Fakat olmak üzeredir ve olacaktır.