İmanın esasları ve mahiyetiyle ilgili yahut iman sahiplerine onun hazzını hissettirebilecek olan şeylere ilişkin kitaplar şüphesiz çok değerlidir. Bu hazzı kesinlikle yüceltmek onun eşsiz değerini vurgulamak esastır. İmanın halâveti bunlarla tadılır. Ancak iman konusu kelâm tarihinde bu müstesnâ yerine mütenâkız biçimde mezhepler arası bir münâkaşanın konusu olmuştur. Spekülatif ilahiyat diye de tanımlanan kelâm ilminin pek tatsız tartışma karakterinin nüfuz ettiği alanlar maalesef kendisiyle sınırlı kalmadı. Ki bu tartışma türlü sâiklerle her ne kadar istemsiz surette gelişse de pek çoklarını meşgul etti. İman ehlinin âşina olduğu imanî konulardan farklı kelâmî münâkaşalar değindiğimiz üzere kaçınılmaz surette Ehl-i Sünnet içerisinde de bir biçimde yer buldu. Konu onlara ait kitaplara da taşındı.
Kavramsal boyutuyla İman ve İslam konusunda Ehl-i Hadîs ile Ebû Hanîfe anlayışı arasındaki uzlaşmazlığın birtakım tarihsel ve coğrafi kökenlere tekâbül ettiği söylenebilir. Ancak imanın kavramsal tanımının ve kapsamının yapılan tarife göre bazı farklı sonuçları doğurabilmesi bakımından ilk karşı karşıya gelenler onlar değildir. Konu belki köken olarak değil fakat karşıtlığı temsil eden akımlar cihetiyle Havâric ve Mürcie'den tevarüs bir uzlaşmazlık olarak tarihteki yerini almıştır. Araştırmacılar nezdinde uzlaşmazlığı doğuran amillere dair ise farklı açıklamalar olmakla beraber mürtekib-i kebîre tartışmalarına evrilen ilk siyasi ihtilafları gösterme eğilimi vardır.
Amel İman ilişkisinden başlayıp imanın artması ve eksilmesinden ben mü'minim demeye; İslam ve İman farkından cennetlik ve cehennemliklere kadar çeşitli konuların çerçevesini oluşturduğu bir tartışma iklimi doğmuş oldu. İmanın mâhiyetinden çok nasıl iman edileceği gibi düşüncelerden âhiret hayatına kadar uzanan sonuçları üzerinde uzun uzadıya çokça kelam edildi. Tabiatıyla süreç başka bazı tartışmaları da körükledi. Ancak konunun bizce asıl ilginç yanı bunların hiç birinin tarihte kalmış bir uzlaşmazlığın başat aktörleri sayılan Havâric ve Mürcie'nin bile Ehl-i Hadîs ile Ebû Hanîfe anlayışı arasındaki tartışma kadar ilgi çekip gündeme gelmemiş olmasıdır. Belki bunun en büyük sebebi Ebû Hanîfe'nin haklı şöhreti olsa gerektir. Buna sebep olarak kimileri iki anlayış arasındaki kayda değer farkların varlığını gösterirken; kimileri ise imanın kavramsal boyutuyla ilgili anlayış farkına dair tüm hususların şekilsel birer ihtilaftan öte olmadığı ve büyütüldüğü görüşündedir. Hiç şüphesiz dünyadaki çevresel gelişmelerin de etkisiyle konunun çok boyutlu araştırmalar sayesinde hala zengin ve üretken bir saha şeklinde tazeliğini koruması ayrıca ilginçtir. Dr. Öğr. Üyesi Necmi SARI söz konusu uzlaşmazlığı yukarıdaki tartışmalar çerçevesinde ele alarak bu alanda çok kıymetli bir çalışmaya imza atmıştır.