Her insan kendinin sihirbazıdır. Dilin kalbin ne söylüyorsa sen osun demişler... Hayalleri ve hedefleri olan bir çocuktum. Bir gün sanatçı olacağımı yazar olacağımı hayal ederek yaşadım ama işler hiç de umduğum gibi gitmedi. Önce çeşitli işlerde çalıştım daha sonra askeri hastanede memur olarak görev yaptım. Doğan'a eş Damla ve Ozan'a anne oldum...
Hiç vazgeçmedim...
Hayallerimdeki hayat kırk üç yaşından sonra emekli olunca başladı... Memuriyete başlayınca ara verdiğim tiyatroya hızlıca geri döndüm. Çocuk tiyatrosunda Pamuk Prenses olarak bıraktığım kariyerime Cadı olarak dönüş yaptım. Aradan o kadar çok zaman geçince tabii ki; ne prensesi oynayacak ruhum ne gençliğim kaldı. Şaşırabilirsiniz fakat "Cadı" karakterini çok sevdim. Bir kırk beş elli sene daha Cadı olarak kalabilirim.
Elli yaşında Sevimli Kırıntılar kitabımı yazdım. Sevimli Kırıntılar şimdilerde dördüncü baskıyı yapmak üzere. Müthiş derecede mutlu hissediyorum. Bu kadarını ben de beklemiyordum. Bir gün fırına ekmek almaya giderken komşumuzun kızı Hacer'e rastladım. Hacer bana; "Ne geziyorsun sokakta? Hemen eve git yazmaya devam et. Kim bilir sende daha ne hikayeler vardır." dedi.
Evet haklıydı. Bende henüz kâğıda dökmediğim pek çok hikâye vardı. İyice yaşlanmadan bunamadan hikâyelerimi unutmadan hemen onları da kaleme almalıydım. Sevimli Kırıntılar'a kardeş olsun diye Sevimli Çıtırtılar'ı da yazmaya karar verdim. Eğer önce bu kitabım elinize geçti ise Sevimli Kırıntılar kitabımı da mutlaka okumalısınız. Düz bir öneri değil bu; şiddetle tavsiye ediyorum.