...."Karlı bir kış günüydü. Oltu'daki evinde Ali'nin babası Kasım Efendi ikindi namazını kılmış kuzinenin yanında hafiften kestiriyordu. Karısı odanın bir tarafında ertesi gün yiyecekleri yemeğin malzemelerini hazırlıyor bir taraftan da İstanbul'daki oğlu Ali'yi düşünüyordu. Kızları Çiçek ise yandaki odada sedirin üstüne oturmuş oya işliyordu. Artık çeyizine bir şeyler daha katmalıydı.
Kasım Efendi rüya görmeye başlamıştı. Bir grup askerin kovaladığı birkaç kişilik Ermeni bir aile Kasım Efendilerin Oltu'daki evlerinin kapısına dayanmış içeri girip saklanmak istiyorlardı. Kapıyı açıp onları içeri alıyor kaçanları soranlara da 'kimseyi görmedik' diye cevap veriyordu."...
***
Narin ile Ali'nin hikâyesi memleketin dört bir yanından başlayıp yurt dışına taşınan oradan memlekete dönen ve tekrar başka bir memlekete uzanan uzun bir hikâye. Tarihteki anlaşmazlıkları konu edinen bu anlaşmazlıkların nasıl yok olup sonra tekrar canlandırıldığını ilmek ilmek dokuyan; yüzyıllık bir sorunu kişilerin dünyasına girerek anlayabilmemize olanak tanıyan bir hikâye.
Birbirlerinin duygu dünyasına kültürlerine geleneklerine ve alışkanlıklarına çok fazla etkide bulunan toplumların nasıl ayrılamaz olduğunu bir şekilde nasıl tekrar birleştiklerini anlatan içimizdeki empatiyi tekrar su yüzüne çıkartan ötekileştirmenin bir zihin meselesi olduğunu anlatan bir hikâye Narin ve Ali. Bir şarkıda üç kültürü belki de daha fazlasını birleştiriyor.