Pencereden sokakların çırılçıplak yalnızlığına dudaklarımı dayamış soğuğa rağmen yaşama tutunmaya çalışan kedileri köpekleri seyrediyordum. Sokağın başında bir karartı ağır ağır ilerliyordu. Giderek yaklaşan karartı sokak lambasının altında başı eğik bir vaziyette ansızın durduğunda uzun siyah saçlarının rüzgârda çılgınca yüzünü dövdüğünü gördüm. Bir süre öylece durduktan sonra ince parmaklarıyla eteklerini dizlerine kadar sıyırıp sıska bacaklarıyla soğuğa aldırmadan olduğu yere kaldırıma bıraktı kendini. Başı önde uzunca süre kımıldamadan otururken ne kadar süre öylece ona bakarak orada durduğumu anımsamıyorum. Cama vuran yağmurun tıpırtıları eşliğinde gözlerimi alamıyordum ondan. Gidip kanepeye oturmak istedim; yaşamıma kaldığım yerden devam etmek sıcak evimde kitaplarıma gömülerek nefes almak... Ama kımıldayamıyordum işte. Yağmur giderek hızlanıyordu. Sonra o başını yavaş yavaş gökyüzüne doğru kaldırdı. Yüzüne değen yağmurla beraber kaşından ve dudağından sızan kanın pembeleşerek akmaya başladığını gördüm. O sımsıkı kapalı gözleriyle geceye doğru bakarken ben de ona doğru