Amerika yerlileri ile Avrupalı sömürgeciler ilk kez karşılaştıklarında birincisi ötekini Tanrı ikincisi ise ötekini hayvan olarak görmüştü zira "Öteki'nin ötekisi Aynı'nın ötekisiyle aynı değildi". Ama insan bilimi olarak antropoloji ötekiyi hayvan olarak görenin bakış açısından kuruldu. Şimdi usulca beyaz adamların antropolojisini bir kenara bırakıp bakış açımızı tersine çevirmeye çalışıyoruz: Amerikan yerli düşüncesinin çizgilerinde alter bir antropoloji nasıl kurulur?
Viveiros de Castro böylesi bir antropoloji üzerine düşünürken postyapısalcı felsefeyi fark kavramıyla başka bir yola sokan Deleuze ile yapısal antropolojinin kurucusu Claude-Lévi Strauss'u bir araya getiriyor. Kendi benliğine düşkün Beyaz Adam Narkissos'un değil Narkissos'u karşısına alan yerlilerin "tutarsız ve muğlak" felsefelerine dayalı bir çokluk antropolojisi geliştiriyor.
Öyle ki yerlilerin kavrayışlarını cogito veya monad ile aynı düzlemde düşünüyor. "Kızılderili şefliğin felsefesi"ni keşfetmenin Hegelci Devlet öğretisini anlamak kadar önemli olduğunu vurguluyor. Maori kozmogonisinin Zenon paradokslarıyla ve Kantçı antinomilerle kıyaslayabileceğini belirtiyor. Hatta Amazon perspektivizmini anlamayı Leibniz sistemini anlamak kadar ilginç bir felsefi hedefe dönüştürüyor.
Düşünceyi başka bir şekilde düşünmeye davet eden Yamyam Metafizikler Batı felsefesinin ve antropolojisinin de mümkün dünyaların içinden yalnızca biri olduğunu keyifli bir yolculukla bize tekrar hatırlatıyor.