İslâm Dini'nin temel kaynağı olan Kur'an-ı Kerim Din'in de en önemli ilkesi olan tevhidi yani Allah'ın tekliği ve birlenmesi konusu başta olmak üzere diğer iman edilecek hususları çok açık ve net ifadelerle bildirmiştir. Ancak hicri birinci asrın sonlarından itibaren hem müslümanlar arasında meydana gelen iç karışıklıklar hem de yabancı din ve kültürlerle etkileşimler sonucu bir takım dinî siyâsi ve kelâmî tartışmalar ortaya çıkmıştır. Erken dönemden itibaren ilk üç dört asır boyunca yönetimde bulunanların da işin içine girmesiyle İslam dünyasının birçok yerinde birbirine benzer ve farklı birçok itikâdî mezhep ve Kelâm ekolü konumlanmıştır. Çoğunlukla müslümanların kurduğu her devlet bu ekollerden birini esas almış ya da bunlardan birinin savunucusu olarak ortaya çıkmış ve böylece dünden bugüne müslümanlar farklı bölgelerde bu itikâdî mezheplerden birine bağlanmak durumunda kalmışlardır.Bu arada her ekolün kendi akaidini savunan külliyâtı da oluşmuştur. Dünden bu güne merkezinde Kur'an olsa da çeşitli rivâyet ve te'villerle şekillenen bu yapılanmalar varlıklarını sürdürmeye devam ettirmektedir. Uzun süren Abbâsi Selçuklu Memlüklü ve özellikle son büyük cihan devleti olan Osmanlılar zamanında hem yönetimde hem de eğitim öğretim alanında Sünnîlik esas alınmışsa da birçok itikâdî mezhebin görüşleri ve taraftarları varlıklarını az çok devam ettirmiştir. Günümüzde ise yaklaşık bir asırdır çok dağınık halde bulunan İslam dünyasında ortaya çıkan değişik devlet yapılanmaları büyük ölçüde bu arka plana göre şekillenmektedir. Başka etkenler de varsa da bu durum İslam dünyasının birlik halinde olabilmesine engel olmakta hatta birçok yerde akaid savaşlarına dahi neden olmaya devam etmektedir.