Edip Münir: "Yine bu anda zevkin eğlencenin her çeşidinden usanmış iç sıkıntısından şezlonglar üzerinde uyuklayan insanlar da var."
Ruhsar: "Bu deniz üzerinde çalışan gündelikçileri götürüp o kibarların sofralarına oturtmalı. O şezlonglarda uyuklayanları da bu Arap mavnalarına getirerek ellerine ağır kürekleri vermeli. İnsanları böyle nöbetle çalıştırmalı dinlendirmeli... İşte adalet eşitlik diye ben buna derim. Öyle demokrasi proletarya faşizm sosyalizm ve benzeri kelimelerle insanlara bir değişiklik geldiği yok. Refah yine o adamların elinde açlık yoksulluk eski yerinde..."
Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar sanatı halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa gericiliğe bağnazlığa sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış İstanbul'un kenar semtlerinde mezarlıklarında Çingene mahallelerinde köşklerinde Şirket-i Hayriye vapurlarında gazinolarında sayfiyelerinde dolaşmış okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye mirasyedilerden iç güveyilere dilencilerden dadılara kalfalara Çingenelerden Rumlara Ermenilere Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir.