Bilindiği üzere su hayatın esas kaynağı olup suyun tarihi insanoğlunun hayatı ile özdeşleşen medeniyetin de tarihidir.
Osmanlı medeniyetini tam anlamıyla bir "su medeniyeti" olarak nitelendirebiliriz. Tarihte hiçbir medeniyet çizgisinde suya bu kadar ehemmiyet izafe edilmemiştir. Bilindiği üzere geleneksel medeniyetlerde su içerisinde mistik bir arıtma ve temizleme gücü barındıran saflığı sadeliğin bilgeliğin sembolüdür. Osmanlı su medeniyetinde ise bu saydıklarımızın yanında su kullanılan tüketilen bir sıvı değil aynı zamanda çeşmeler sebiller selsebiller fıskiyeli havuzlar suluklar şadırvanlar sarnıçlar kuyular hamamlar ve köprülerle vs. ile şehrin içerisinde tabiatın hareketli ve hür havasını getiren bir temaşa unsurudur. Her ne kadar bu kitapla İslam su Medeniyetinin diğer medeniyetler içindeki yeri ve gelişimi anlatılmaya çalışılmışsa da muhakkak olan şudur ki su hakkında en iyi susuz kalanlar konuşur ve dolayısıyla da yazar. Onlar suyun değerini güzelliğini ve faydasını bilirler. Su hiç şüphesiz hayatın kaynağıdır ve yeryüzünde de hayat muhtemelen bütün sular kuruduktan sonra nihayete erecektir. İnsanlar tarih boyunca hayatta kalabilmek için hep suya koşmuşlar ve gerektiğinde bir yudum su için savaşmışlardır. Sonuç olarak diyebiliriz ki insanlık tarihi kısaca suyu arama bulma ve kullanma tarihidir.