İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde en çok konuşulan konular arasında yer alan laboratuvar çalışmaları bilim insanının laboratuvardaki "egzotik" dünyasına yeniden odaklanılmasına ve bilim-toplum ilişkisinin yeniden gündeme getirilmesine neden oldu. Tüm dünyada ortaya çıkan ve artan aşı tartışmaları ile laboratuvarın kendisinin bir nesne olarak toplumsal alanda farklı örüntüler açığa çıkarması öznenin ötesine uzanan bir anlam arayışını da kaçınılmaz kıldı. Aktör ağ teorisi salgınlar çağında ortaya çıkan toplumsal davranışları ve tutumları açıklamak için kullanışlı durmaktadır. Çünkü artık Ulrich Beck'in risk toplumu yaklaşımı bugünün dünyasını açıklamak için yeterli değildir. Beck'in Baudrillard'ın Foucault'nun ve Bauman'ın mirasının öldüğü bir çağa adım attık. Bugünü açıklamak ve geleceği konumlandırmak için daha fazlasına ihtiyacımız var görünüyor.
Pandeminin başlangıcı ortası ve sonu varsa her üç evrenin de ortak noktası bilime doktorlara ve siyasetçilere güvensizliğin aşı tereddütünü besleyen bir damar olmasıdır. Bu ortaklık; çiplerle dünyayı ele geçirmeye çalışan devletlerin varlığına ilaç şirketlerinin üzerinden zenginlerin daha zengin olacağı bir sürecin yaratıldığına iman eder vaziyette inanan tipolojileri karşımıza çıkardı. Bu noktalar bize pandeminin sonrasını konuşmak için "aşı tereddütü" kavramının oldukça kullanışlı olduğunu göstermektedir. Çünkü dünyanın düz bir tepsi olduğuna ya da öküzün boynuzları üzerinde durduğuna inanan eski zaman dünya görüşüyle aşılara yerleştirilmiş çiplerle dünyayı ele geçirmek isteyen güçlerin varlığına inanan şimdiki zamanın dünya görüşü aynı paydada birleşiyor.