Türk romanında fantastik türün ilk örneklerinden sayılan Gulyabani 1913 yılında yayımlanır. Romanın anlatıcı kişisi Muhsine dul kaldıktan sonra Üsküdar'ın ıssız kırlarındaki bir çiftliğe hizmetçi olarak gitmek zorunda kalır. Ne var ki bu çiftlik cinler periler ve bir gulyabaninin cirit attığı tekinsiz bir yerdir. Çiftliğin yaşlı hanımefendisi ve iki hizmetçi kadın her gece kendilerini ziyaret eden bu olağanüstü varlıkların korkusuyla akıllarını yitirme noktasına gelmişlerdir. Tüm bu cin peri ve gulyabani hikâyelerinin arkasından ise çok tanıdık tipler çıkar karşımıza: Saf insanların korkularından yararlanıp maddi kazanç sağlamaya niyetlenen kötücül insanlar.
Hüseyin Rahmi Gulyabani'de sözlü kültürümüzdeki korku temalarını başarılı bir şekilde modern romana aktarmanın yanında boş inançların toplum ve insan üzerindeki yıkıcı etkilerini mizahi bir dille anlatıyor.
Gulyabani defalarca tiyatro radyo oyunu ve sinemaya da uyarlanarak toplumsal hafızamızdaki korku temasının âdeta simgesi hâline gelmiş ve fantastik Türk edebiyatının bir klasiği olmuştur.