Ses kendini göstermek için binbir yol bulur yaşamı da uçuşu da yeniden biçimlendirir. Duvara çarpıp vapurda hayal de satar dükkânda hatıra da. Bazen kavanoza dolup yazı getirir bazen baykuş gibi ölümle kavilleşir. Ses yalnız burası için değil bu dünyadan diğerine bir ağızdan diğer ağza sıçrar durur. "Dile benden ne dilersen!" çağrısıyla elini ayağını birbirine dolaştırır insanın "Buz gibi soğuk sudan içen!" diye dile dökülüp hayata döndürür fotoğrafını çekerek alıp götürür sonra. Ses değil sanki içi büyü dolu bir yük gemisi.
Mehmet Fatih Özbey ikinci öykü kitabı Abrakadabra ile tekrar selamlıyor okuru. Ölümü işitenlerle kuşdili bilenler geçmişini satanlarla düşle cebelleşenler hayal işportacılarıyla kendi yolunu gözleyenler kavanozda mevsim taşıyanlarla bıçkın delikanlılar uğursuz baykuşlarla tuhaf yazılımcılar beceriksiz lamba cinleriyle bir hayale not bırakanlar var Abrakadabra'da.
"Ara sıra ne konuşmuşuz diye dönüp o sayfalara bakarım. Her defasında kendimi sınırını bilmediğim bir hafızanın içinde kaybolmuşken bulurum. Neden kaybolurum? Bilmediğim sokakların ya da insanların arasında kaldım diye mi? Yoksa toprağın altına sakladığımız bilinç insanlık yerine intikamını benden alıyor oyunlar oynuyor diye mi? Kim bilir belki de sadece yön bilgim zayıf olduğu içindir. Ama şu da bir gerçek insanın bedeniyle birlikte bilincinin de gömülüyor olması büyük trajedi."