Bu masal hem büyüklere hem küçüklere...
Uçlarından eksilen bir dünyada herkesin çevresini yüksek duvarlarla çevirip kendi alemine gömüldüğü bir zamanda ortak yaşam kurmayı anlatıyor. Hayvanların mal değil yoldaş olduğu bir dünyanın hayalini kuruyor. Cesareti güveni eve dönmeyi konu ediyor.
Efsaneye göre zamanında herkes herkesi anlayabilirdi. Herkes; yani saksağanlar arılar bitkiler atlar keçiler kurtlar...
Fakat bir kere diller karışınca ne hayvanlar insanları ne insanlar hayvanları anlayabildi bir daha. Bütün kavimler dünyanın dört bir yanına dağılıp kendi dillerinde ve sadece kendileri gibi olanlarla başladı konuşmaya. Dünya oldu adeta bir sürü geçit vermez ada...
Masal bir yandan bir başka evrensel temayı daha işliyor bir eve dönüş hikâyesi anlatıyor. Milyonlarca insanın evlerini ülkelerini terk edip oradan buraya savrulmak zorunda kaldığı bir dönemin ürünü olduğu da söylenebilir. Yurdunu bir afette kaybeden Kırmızı hiç bilmediği coğrafyalara gitmek zorunda kalıyor. Kitapta geçtiği üzere "karanlık korkularının tam kalbine" dalıyor. Ancak cesaretini ve umudunu hiç kaybetmiyor. Gittiği yerlerde tanıştığı varlıklar arasında (insan ve hayvan) elçilik ediyor onların hayatına yenilikler-güzellikler katıyor. Ama nihaî isteği yurduna geri dönebilmek. Bunu da en sonunda başarıyor. Aynı yere dönemiyor; ama dostları ve yoldaşlarıyla yeni bir vatan kuruyorlar.