ÇAĞIN BAHARI
B E D İ Ü Z Z A M A N
Bediüzzaman zorlu bir zamanda dünyaya gelmişti. Çağ manevi bir kışın ortasındaydı. Özelde Osmanlı ve İslam coğrafyası genelde dünya manevi bir buhran geçiriyordu. Tarihin seyrini değiştirecek kanlı savaşlar oluyordu. İnsanlar vahşileştikçe vahşileşiyor her geçen gün birbirine karşı soğuyordu. İnsan kendinden geçiyor insanlık dünyadan göç ediyordu. Buhran içindeki çağ baharını Said'ini yani İkinci Asr-ı Saadetini arıyordu.
İşte o günlerde Said Nursi Şarkın yalçın dağlarında bir güneş gibi doğmuştu. Çağı ısıtıp yüreklerdeki buzları eritip gönüllere bahar getirecek Nurlu eserleri yazmak için yeryüzü sahnesine inmişti. Dağlardaki bahar havasını insanlığa taşımak için kalemi eline almıştı. Ağaçlara çiçeklere böceklere en çok da nur yüzlü Barlalılara baka baka Risaleler yazmaya başlamıştı. Kış ortasında çağ yangınına tutulmuş nesilleri sonsuz bir baharla müjdeleyip kürsüsüne çağırmıştı.
"Acele ettim kışta geldim; sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaktır. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız..."
Ey Üstadım müjdeler olsun! Nurlu eserlerin dünyanın dört bir yanına bahar getirdi. Örselenmiş ruhlara can geldi. İnsanlık seninle tekrar dirildi...