Kitap doğal hukukla meşrulaştırılan ilkçağın kurumsal köleciliği ile ten rengi üzerinden gerekçelendirilen asri zaman ırkçılığı arasındaki zihinsel geçişi üretim ilişkileri tarafından çerçevelenen ekonomi-politik eğilimleri göz ardı etmeden tartışmaktadır. Bu maksatla yirminci yüzyıl geneline yayılan kronoloji üzerinden ilerleyerek bir yandan ele alınan sinema filmlerinin detaylı analizlerini yaparken; diğer yandan geçmişi ilkçağa uzanan köleleştirme pratikleriyle modern çağın ten rengi üzerinden gerekçelendirilen ırkçı eğilimleri arasındaki zihinsel sürekliliğe dikkat çekmektedir. Diğer yandan ırkçılığa temas eden tüm sinema filmlerini hâkim ideoloji tarafından çerçevelenmiş birer kültür endüstrisi ürünü olarak mahkûm etmek elbette doğru bir yaklaşım değildir. Zira bu filmlerin birçoğu toplumsal gerçekliği sanatsal bakış açısıyla harmanlayarak sunabilme becerisi gösterebilmiş sinema tarihinin kilometre taşlarıdır. Dahası bu yaklaşım yirminci yüzyılın tümüne yayılan hatta bir sonraki yüzyıla taşan ısrarlarıyla ırkçı şiddet ve siyahi ayrımcılığına karşı tavır geliştirebilmiş sıradan insanlarla onları örgütlü mücadele konusunda yüreklendiren siyahi önderlerin kazanımlarını göz ardı etmek olurdu. Netice olarak onlar mücadele etmeseydi bu kitapta incelenen filmlerin birçoğu olmazdı.