Erken dönem Hıristiyan düşüncesi insan doğası ve onunla doğrudan ilişkili pek çok başlık etrafında gerçekleşen teolojik tartışmalara sahne olmuştur. İnsan doğasının özünde iyi olup olmadığı meselesi "günah" "irade" "lütuf" ve "kurtuluş" gibi temel inanç konularının belirlenmesinde önemli bir eşik olarak görülmüştür. Âdem'in ilk günahı sebebiyle doğasının bozularak insanoğluna kalıtsal bir yük olarak aktarıldığını düşünen teologlar tanrısal lütfün etkinliğini önceleyen bir kurtuluş öğretisi ortaya koymuştur. Günahı bir doğa olarak tanımlayan bu eğilim iradeyi etkisizleştirerek kaderci bir anlayışı tetikleyecektir. Buna karşın "asketik" bir Hıristiyan olan Pelagius insan doğasının özünde iyi olduğunu savunarak alternatif bir insan düşüncesi teklifinde bulunur. Onun lütuf yerine iradeyi önceleyen düşüncesi çağdaşı olan bazı kilise babalarınca tehlikeli bulunmuş; neticesinde Pelagius bölgesel konsiller vasıtasıyla aforoz edilmiş; siyasi otorite de kendisi ve taraftarları hakkında sürgün kararı çıkartmıştır. Eklesiyastik ve siyasi kınamalara rağmen Pelagius'un öğretileri pek çok kişi ve grup aracılığıyla Hıristiyan düşüncesi içinde yankısını sürdürmüştür. Ancak Pelagius üzerindeki "heretik" imajından kurtulamamıştır. Elinizdeki çalışma Kilise'nin yeniden gün yüzüne çıkmasından hala endişe ettiği bu eski heresiyi/heretiği tarihsel süreci dikkate alarak incelemektedir.