Türklerin tarihte yaşadıkları en büyük dönüşüm İslamiyet'i kabulleri ile gerçekleşmiştir. Hem Türkler hem de diğer Müslümanlar özellikle Osmanlı Devleti sınırları dâhilindekiler XIX. yüzyıla kadar İslam Medeniyeti içinde hayatlarına devam etmişlerdir. Bundan sonra Osmanlı yöneticileri Avrupaî Medeniyetin nüfuzunda hareket etmeye başlayacaklar ve Avrupaî tarzda bir dönüşüme katkı sağlayacaklardır. Bu dönüşümün merkezindeki en önemli konu da İslamiyet ve dolayısıyla dinî eğitim ile İlahiyat öğretimi olacaktır.
Tanzimat Döneminden itibaren Avrupaî Medeniyete mensup eğitim kurumları eğitim sistemimize yerleştirilmiştir. Ayrıca II. Abdülhamit'in İlahiyat Fakültesi'ni Avrupaî bir kurum olan Darülfünun içinde açarak Osmanlı medreselerinin yüksek kısmının fiilen bitirilmesine yol açtığı da bilinmektedir. 1914 yılında İlahiyat Fakültesi medresenin yüksek kısmına aktarılmış ve Cumhuriyet'e kadar böyle kalmıştır. Tevhid-i Tedrisat süreciyle medreselerin kapatılması üzerine medresenin yüksek kısmı İstanbul Darülfünun'u bünyesine nakledilerek İlahiyat Fakültesi'nin yeniden kurulması kararlaştırılmıştır. 1933 senesinde Darülfünun'dan Üniversite'ye geçilirken İlahiyat Fakültesi de kapatılmıştır.