Türk edebiyatında daima şair kimliğiyle ön planda olsa da Cenap Şahabettin'in şiirleri bütün külliyatında buzdağının görünen kısmıdır. Oysa o Meşrutiyet'in ilanına kadar çoğunlukla şiir yazmış 1908'den sonra ise neredeyse tamamen nesre yönelmiştir. Hatta Cenap bir yazısında Celal Nuri İleri'ye bizzat şöyle seslenir: "İnkâr edemezsin Celal Bey ki Türkiye'de benim kadar mütenevvi yazı karalamış kimse yoktur." Cenap'ın nesirlerinin cüzi bir kısmı yeni harflere aktarılmış büyük çoğunluğu eski harfli metin olarak kalmıştır. Kimi eski harfli gazete ve dergilerde dağınık bir şekilde duran makaleleri günışığına çıkmayı beklemektedir. Yani buzdağının görünmeyen kısmı hâlâ sular altında.
Cenap Şahabettin'in kaleminden çıkan portre yazıları yüz yıl sonra okurla buluşuyor. Seda Özbek'in yıllar süren titiz çalışmaları sonrasında bir araya getirdiği ve "şimdilik" Servet-i Fünûn dergisinde yer alan yazılarından oluşturduğumuz Portreler-I seçkisinde Ahmet Rasim'den Abdülhak Hâmid'e Shakespeare'den Anatole France'a Türk ve dünya edebiyatından birçok yazar ve şairi Cenap Şahabettin'in eşsiz kaleminden okuyacaksınız.
"Büyük Nedim tab'ından bir gül istese tab'ı ona bir gülistan verirmiş; filhakika o samimi şairin karihası çok cömertti. Fakat Hâmid'inkine müsrif denebilir; bunun semahat-ı tab'ına nazaran bir gülistan ancak büyük çiçek nispetinde kalır. Hâmid'e bir diken üstünde iki gonca yaprağı veriniz size ondan bütün bir gülbün ormanı çıkarmakta hiç güçlük çekmez."