Hem güçlü bir ordu hem de dengeli bir sivil-asker ilişkisi aynı anda mevcut olabilir mi? Hangi ordu modeli benimsenmelidir? Subaylar nasıl eğitilmelidir? Kadın askerler veya gazilerle ilgili kurumsal politikalar neye göre oluşturulmalıdır? Sosyologlar savaşçı birlikler kurmaya nasıl katkı sağlar? Tüm bu sorular ve daha fazlası temelleri 2. Dünya Savaşı sırasında atılan askerî sosyolojinin alanına girmektedir. Ancak ordu-toplum ilişkisinin Türkiye'ye has bazı benzersiz özellikleri bulunmasına rağmen bir "Türk Askerî Sosyolojisi"nden bahsetmek için henüz çok erken. Bu gecikme bir yandan ordunun toplumla ilişkisini sağlıklı bir incelemenin konusu yapmayı zorlaştırırken öte yandan mevcut kısıtlı sayıdaki çalışma "Batı" ülkelerindeki kuramlar etrafında şekillendiği için çoğunlukla Türk toplumunun dinamikleri yok sayılmıştır.