Masada hep dört kişi olurduk. Annem ben öfke ve korku... Birbirimizi yerdik ve aç kalkardık sofradan. Kare masanın dörtkenarında üç sandalye... Annem tam karşımda yanında öfke oturuyor. Korku hep ayakta... Yer bulamadığından değil sandalyeye sığamayacak kadar büyük olduğundan. Aslında dört sandalyemiz vardı. Sobada yandı biri. Dumanını savurduk gökyüzüne. Annemin isterik kahkahaları eşliğinde... Güldüğünde daha çok korkardım ondan. Üzgünken öfkeliyken ne yapabileceğini kestirirdim ama güldüğünde kahkahalar attığında tüylerim diken diken olurdu. Hele alt dudağını çiğnemeye başladıysa öngörülemez bir vahşete dönüşürdü ya da hiçbir şeye dönüşmezdi. Sadece dudağını kemirip gülerdi. Fakat her halükarda oturmayı bilmeyen korku etrafımda dört dönerdi. Ben küçüktüm. Boyumdan büyük korkularla köşe kapmaca oynardım. Sonuçta köşede sırtı dönük bekleyen biri olmalı her zaman. Tek ayağının üstünde... Sigara dumanının kesif kokusu hala burnumda...