Hayatımız renklerden ibaret aslında;
Beyazlar içinde başlayıp beyazlar içinde biten.
Beyaz mutluluktur; huzuru saflığı ve temizliği simgeleyen. İçleri ferahlatan bembeyaz bulutlar kumsalı döverken bembeyaz köpüren deniz dalgaları ve beyaz güvercin nasıl huzur veriyorsa farkına varmadan; insan beyazın bir tonu olan ve 'hayat' denilen beyaz perdede rol almaya başladığında; adına berzah (perde) denilen bir başka âleme beyazlar içinde göçene kadar beyazın hangi tonlarına bürünüyor ve rengin tonları arasında farklı duygulara kapılıyordu!
Morsalkımlarla sarıp sarmalanmış insanının yuvası; alı al moru mora dönüyordu cendereye düştüğü zamanlar.
İlkbahar başlangıç değil miydi; yenilenme yeşilin tonları pembe beyaz ve lilayı getirmez mi akla? Küçük kıpırtılar kalp çarpıntıları değil mi uyanış mevsimi?
Hüzün ve hazan değil midir sarı yorgun dallardan düşen gazellerin rengi? Yalnızlık yorgunluk hastalıktır belki; vedadır bazen; Safer ayında sefere çıkar gibi.
Kırmızı; siyah; karanlığın rengi sanki bitişin yok olmanın ve sonsuzluğun... Kimilerinin tek geçtiği; aşkın ateşin kanın şehvetin ve acıyla yanmanın rengi olan kırmızının en iç acıtan tonunu gördüğünde kırmızıdan nefret etmez mi insan o andan itibaren?
Hayatın renklerinden yola çıkılarak harmanlanmış gerçek hayattan alınma sürükleyici bir roman.