Genellikle yeryüzünün su ile bedenin ise ruh ile hayata kavuştuğu kabul edilir. Öte yandan hayat olmadan görme duyma tatma ve benzeri gibi algıların çalışmadığı ve canlı olmayanın herhangi bir deneyiminden söz edilemediği de bir gerçek.
İnanmak insana özgü ve insan kalbinin vazgeçilmez ihtiyacı olan bir olgudur. Kalbin hayat kaynağının iman olduğu söylenir.
İnsanın duyu organlarıyla algıladığı ve deneylediği bir şeye inanmaya çağrılması absürd bir teklif olurdu. İşte dünya hayatındaki serüvenimizin tüm gerekçesi de burada bulunmaktadır. Görüp duyumsadığımızdan hareketle görme ve deneyimlerimize girmeyene ulaşmak için aramak gerekmektedir. Bu arayışta mevcut koşullar bize yardımcı olabileceği gibi aynı şartların köstek olması da muhtemeldir. Akıldan çıkarmamamız gereken şey bu yolculukta yitenler olduğu gibi bulanların da var olduğudur. Yola çıkmadan ne ile yüzleşeceğimiz her zaman kestirilemez. Böyledir diye ortadaki bu belirsizlik nedeniyle insanın en hayati görevini ertelemesi veya ihmal etmesi akıl kârı değildir.