Şahabeddin Sühreverdî kadim Yunan-İran bilgeliğini irfani gelenek ve zevki hikmet eşliğinde tekrar ihya etmek amacıyla İşrak Felsefesini inşa etmiştir. Bu inşa sürecinde İbn Sina'nın Hayy Bin Yakzan ve Gazali'nin Mişkâtu'l Envâr adlı eserlerinden önemli oranda etkilenmiştir. Bunun yanı sıra kendi felsefi düşüncelerinin hem tasavvuf geleneğinden hem Meşşai felsefesinden ayrıldığını ve bir bakıma bu iki geleneği aşma iddiasında olduğunu beyan eder. O Hâkim-i Müteellih olarak isimlendirdiği filozof tipine uygun olarak bahsi ve zevki hikmetin bir arada olması gerektiğini savunur. Böylece Nur-ul Envar temelli ontolojisinin hakikatine uygun bir ahlak felsefesini de kurma yoluna girmiş olur.
Filozof Sühreverdî Kızıl Akıl risalesini bir dostunun kendisine "Kuşlar birbirlerinin dilini anlar mı?" sorusuna verdiği cevaplardan hareketle kaleme alır. Sühreverdî ya bizzat yaşayarak yahut tahayyül yoluyla Misal Âlemi'nde geçen bu hikâyede insanın âlem içerisindeki yerini ve kemal arayışını ilginç soru-cevap diyalogları şeklinde kaleme alır. Hikâyenin merkezindeki kişi yokluktan varlığa geldikten sonra Nur-ul Envar'ın hakikatine erme noktasında geçmesi gereken aşamalara odaklanır. Hikâyeye başta efsanevi varlıklar olan Kaf Dağı ve Simurg sembolleri ile Rüstem ve Efrasyab gibi tarihi kişilikler dâhil olur. Bu kıssa bir anlamda Hakim-i Müteellih veya başka bir ifadeyle İnsan-ı Kamil prototipine işaret etmesi açısından ilginçtir.
Filozofun bu hikâyesi içinde barındırdığı sembollerin yoğunluğu ve Yunan felsefesi ile İran hikmetine göndermelerde bulunması ayrıca zevki hikmet temelinde yazılmış olması yönünden eserleri arasında ayrıcalıklı bir konum arz etmektedir