Bir yanda sadece son birkaç on yılda yüz milyonu aşkın insan ya terk ederek ya da zorla çıkarılarak evlerinden ayrılmak ve bilmedikleri ama "kurtuluş imgesi" olarak gördükleri bir dünyaya doğru yollara düşüyor. Daha evlerinden çıkamadan ölenler yollarda ölenler vardıkları yerlerde ölenlerin sayısı bile bu değişimin ıstırabı olarak yeterlidir. Diğer taraftan özellikle batıda yükselen milliyetçilikler yabancı düşmanlığı islamofobi gibi eğilimler bu göç hareketlerinin veya yeni durumun zihinlerinde bıraktığı soru ya da sorun yumakları eşliğinde kaybolmakta olan homojenliklerinin ya da üstünlük vehimlerinin son bulmasına duyulan öfkenin üzüntünün dışavurumu olarak okunabilir. Bu geri dönüşü olmayan ve engellenemeyecek olan geleceğin ayak izleridir. Buna direnmek yerine onu nasıl hepimiz için daha az zaiyatla karşılayacağımızın hepimiz için mümkün bir geleceğin tasavvurlarını üretmenin yollarını aramalıyız. Dolayısıyla asıl ıstırabı yeni bir rahimde tutunmaya çalışanlar daha çok yaşarken imtihanı da ona ev sahipliği yapanlar yaşıyor. Bu ev sahiplerinden biri de biziz ve birlikte yaşadığımız ve yaşayacağımız yeni komşularımız arkadaşlarımız hocalarımız öğrencilerimiz işverenimiz çalışanımız ve akrabalarımızla eşit ve adilce birarada yaşayabileceğimiz bir dünyayı yine birlikte inşa etmek durumundayız.