Muhakkak ki mü'min Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) karşısında O'nun mânevî ürperişlerini ve bediî duygularını rûhunda hissettiği iç dünyasını nefsâniyete ait bütün çizgi ve görüntülerden boşalttığı vakit O'nun muhabbetinden bir hisse alma ve O'nunla aynîleşme yolunda demektir.
Hak dostlarını yetiştiren iki mühim esas vardır ki bunlar; Kur'ân-ı Kerîm'in ve Rasûlullah Efendimiz'in (s.a.v) tâlim tebliğ ve irşadlarını kalben tahsil edip bu iki feyz menbaına muhabbetle râm olmalarıdır.
Bütün Hak dostlarının âdeta sözcüsü mevkiinde olan Hazret-i Mevlânâ bu hakikati ne güzel ilân eder:
"Yaşadığım müddetçe ben Kur'ân'ın (gönüllü bir) kölesiyim. Ben o mümtaz peygamber Hazret-i Muhammed'in (s.a.v) yolunun tozu-toprağıyım..."