Shelley'nin Frankenstein ya da Modern Prometheus'u XVIII. yüzyıl Avrupası'nın Aydınlanmacı tutkularının kültür açısından korkunç sonuçlarını hayal eder. Bilimden yararlanarak "doğanın sırlarına nüfuz etmeye" yönelirken insan doğası ve bedeni dahil olmak üzere her şeyi birer nesneye çeviren Aydınlanmacı arzu Frankenstein'ı pişmanlıkla son bulacak bir serüvene sürükler: Frankenstein'ın canavarı aslında aklın kendi canavarıdır ve şimdi sadece bu canavardan değil onu yaratan aklın kendisinden de korkulması gerekmektedir.