Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'i kısmen kuşatan Haliç'in
doğu yakası "şehir ötesi" anlamına gelen Peran veya Perea adıyla anılıyordu. Pera'da Bizans döneminden beri Cenevizli ve Venedikli unsurlar mevcuttu. İstanbul'un fethinden sonra 1535'te Fransız elçisine Galata Kulesi dışında "Pera bağlarında" oturma izni verilmesiyle elçilik oraya taşınmış bunu diğer yabancı elçilikler on yedinci yüzyıldan itibaren de Rum tüccar aileleri izlemişti. Sonraki yüzyıllarda çeşitli amaçlarla Osmanlı İmparatorluğu'na gelen Avrupalılarla diğer gayrimüslimlerin semte yerleşmesi sonucu ortaya çıkan kentsoylu Pera mozaiği özellikle son devir Osmanlı siyasi kültürel ve toplumsal tarihinde son derece büyük bir rol oynamıştı.
Bu mozaiğin en önemli unsuru 1804'te Galatasaray'da Panayia Kilisesi'nin açılmasıyla Pera-Stavrodromi Rum Cemaati adını alan Rum toplumu idi. Tarih boyunca Pera İstanbul'un Fener'den sonra en büyük Rum nüfusunu barındıran semti olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ve 20. yüzyıl boyunca Türk-Yunan ilişkilerinin inişli çıkışlı seyrinden olumsuz etkilenen Rum Cemaati özellikle 6-7 Eylül 1955 olaylarından sonra hızla küçülmüştü.
Sula Bozis'in yazmalar diplomalar okul kayıtları fotoğraf albümleri gibi çok çeşitli
yazılı kaynakların yanı sıra sözlü tarih araştırmalarına da dayanarak hazırladığı
İstanbullu Rumlar adlı çalışmasının bu genişletilmiş yeni baskısı Rum cemaatinin
tarihini derli toplu bir şekilde günümüz okuruna sunarken dolaylı olarak bugünkü
Türkiye'nin kültür ve şehirleşme tarihine de ışık tutuyor.