DAĞLARIN DAĞLARIMA BENZER
Emekçi köylü-işçilerin bir türlü kentli ve huzurlu olamayış sancılarına tanık oldum çocukluğumda ve gençliğimde. Aslında Zonguldak İhsaniye 60'larda 70'lerde altın çağını yaşıyordu kömürün. Demek ki yer altının karıncaları yer üstünde hak ettikleri yaşam düzeyine ulaşamamışlardı.
Muharrem Akman İhsaniye'den komşum. Aile çevrelerimiz tanışık. Biz köyden kente iş için göçmüş ailelerin çocuklarıyız. Devrekli köy kökenli bireyleriz. Şiir perçinledi tanışıklığımızı dostluğumuzu çil yavrusu gibi dağıldığımız günlerde. Biz özlem ötüşlü kuşlar gibiyiz.
Torna-tesviye ustası dünyayı sessiz ve bilinçli süzgecinden geçirerek şiirlerle yüreklere dökülen duru bir akıştır. O ciddi görünümün maskelediği doğal içten güzellikleri-sızıları sarıp sarmalayan bir kişilik. Toplumcu çalışkan...
Ozanımız çoğunluğu serbest yapılı şiirlerinde yiten güzelliklerin hüznünü dillendiriyor. Zonguldak karaelmas ortamı ve (üretime-kendine özgü imece kültüre dayalı) eski köy yaşamı ozanın şiirlerinde özlem yumağı olup düğümleniyor. O günleri yaratan çileli kök insanlar anıtlaşıyor anlatılarda. Çileli yaşayış ardından yitişler ozanı dert küpü yapıyor. O yaşamların çalışkan dost insanlarının savruluşları uğultulu bir boşluk bırakmıştır gönülde bir kısmı Almancı da olsa.
Grizu kömür için yiten canlar meslek hastalıkları mükellefiyet hak edilmeyen davranışlar Muharrem Bey'den dize dize akar. O ölümün üzerine giden umut için direnen emekçilerin eli nasırlı köylülerin ağıtlarını dillendirmiş çoğu şiirlerinde. Bir türlü mutluluğu yakalayamayışa hak edilene kavuşamayışa tepki var sözcüklerde. Tabii gelecek güzel günlere inancı yitirmeden...