Ben bu sessizliği özlüyorum
Şakaklarımda ılıyan güneşi
Gözlerimde dağılan gökyüzünü
Ayaklarımda yarılan yolları
Ben bu sessizliği özlüyorum
Bütün kargaşalardan ayrılan
Karanlık iyice dünyanın yüzüne sinmişti. Sızlanan soğuk vücudumuza işleyerek yol almaya başladığı vakit kulenin içerisine girdim. Elimi yazmaktan hissedemez hale gelmiştim. Bir süre hareketsiz bekledim. Sonra yavaş yavaş açıldı. İnsanın vücudu üşüyünce düşünceleri hareketleniyordu. Hareketleri durağanlaşınca vücudu ölüme sürükleniyordu. Bu zıtlıklar bizi hayata bağlayan en önemli etkenlerdi. Hakkın vermiş olduğu düzen bizi tekrar tekrar sorgulamamıza vesile oluyordu. Bu sorguları soyutlaştıran beynin içerisindeki dolambaçlı yollara akıl erdirmek her insanın hakkı değildi. Fakat yol varsa elbet kılavuzu mevcuttu. Hayatta bizi sadece kitaplardan ibaret kalmayıp görerek yaşayarak okuduğumuz bir kılavuzdu. Doğruları ne kadar sezebilirsek çıktığımız yolculuk o kadar kolay bir hal alıyordu. Yolcu yolunda gerek deyip ısınan vücudum tekrar kalemle hayat buldu. Çıkardığım notların arasına serpilen burnumdaki kan damlaları bazen elime bulaşıyor defteri komple kan edebiliyordu. Burnumdaki kılcal damarlarda çatlaklık oluşu yazmamı bir an olsun duraklatıyordu. Demiştim mücadele ruhu diye. Tutku ile harmanlanan ifadelerim kâğıtlara bulaşan mürekkep lekesi ne kadar okunaklı gözükmese de bir emeğin vesilesiydi.