Prens Barlas endişelerini anlıyordu. Hatta iç seslerini duyduğu için hiddetlerinin esas nedeninin korku olduğunu görebiliyordu.
"Zaten onu biz yok etmeyeceğiz. Sadece biri bunu yapabilir. Kaderinde gümüş kristalin gücünün sahibi olan."
"O kim? O kim?" diye herkes etrafına bakınır ve sorgular oldu.
"Onu bulmak için elele vermemiz gerek. İşte tam bu konuda yardımınız lazım. Sorularınız olduğunun farkındayım açıklamama izin verin."
O kadar yumuşak ve şefkatli bir ses tonu vardı ki herkesin ruhunu okşuyordu. Onların derinleşen korkularını usulca toparlıyor yerine umut koyuyordu. Nezaketi bütün sıradan kelimeleri kuşandırıp takdim eder gibiydi.
"Bu topraklarda doğmuş bir ruh için söylenen bir kehanet var. Öyle ki o ruh yedi erdemle kuşatılmış ve gümüş kristalin yegane sahibi. Kalbinin güzelliği göz kamaştırıcı sesi hayranlık uyandırıcı olan bir ruh. Elleri kadar dili de şifa veren merhametli ve özverili. Zamanın ötesinde yaşının aksine henüz kendinin bile tam olarak keşfedemediği bir bilgeliğe sahip. Adil ve dürüst. Sizin tabirinizle masallardaki prensesler gibi ama gerçek biri. Savaşçı ve mücadeleci kararlı ve inatçı. İnsanların kalbinin karanlığını aydınlatacak olan ve hepimizi kurtarmak için kendini feda edecek olan ay ve güneşin kızı. Hayat pınarı. Onun hakkında duyduklarımız nesilden nesile aktarılanlar bunlar. Kaderinde kristalin gücünü kalbinin ışığıyla ortaya çıkarmak var."