Henri Lefebvre Kent Hakkı çalışmasında Kentin Sözü'ne vurgu yapar. Kentin sözünün hayatı ve ölümü sevinci ya da mutsuzluğu dile getirdiğini söyler. İçerisinde yaşadığımız her günü farklı şekillerde deneyimlediğimiz "kent" her birimiz için ayrı anlamları ifade eder. İşte bu yüzden kente dair cevaplarımızı ve sorularımızı sürekli gözden geçirmemiz gerekir. İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze pek çok krizle karşı karşıya kaldığımızı biliyoruz. Bunlar kıtlık salgın bölgesel ve çok uluslu savaşlar olarak tarihteki yerini alır. 2020 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan pandemide Covid-19 bulaşan her 10 vakanın 9'u şehir merkezlerinde görüldü. Dolayısıyla şehirler pandeminin merkez üssü konumuna geldi. Her ne kadar salgınlar politik ekonomik sosyal ve kültürel açıdan kentlerde büyük dönüşümlere ve yıkımlara yol açsa da pandemi ve kent ilişkisi zaman zaman kendisini hatırlatır. Buna rağmen hiçbir salgın kentlerin uzun vadeli büyümesini gelişmesini engelleyemedi. Şehirlerin yenilikçi yaratıcı ve ekonomik büyümeyi sağlayan sosyal ve ekonomik kümelenmeleri mekânsal yoğunluğun etkileri şehirlerin kendilerini yeniden üretmesine olanak sağladı. Dolayısıyla Covid-19 şehirleri ne ilk vuran salgın oldu ne de son olacaktır. Önemli olan kentlerimizi yeni salgın dönemlerine nasıl hazırlayacağız? Kentsel hizmetleri yeni salgın ve hastalıklar karşısında nasıl geliştireceğiz? Salgın karşısında hangi müdahale önlemlerini alacağız? Ne tür müdahale araçlarını tercih edeceğiz? Salgın yönetimi sürecinde kentsel yönetim kapasitesini nasıl oluşturacağız? Salgın yönetimini kentsel veri ile nasıl yöneteceğiz? Elinizdeki bu eser pandemi ve kentsel politika ilişkisini Türkiye ve Dünya örnekleri üzerinden cevaplayama çalıştı. Ayrıca pandeminin kısa orta ve uzun vadeli etkilerini analiz etmeyle birlikte kentsel politika ve uygulamalarına dair sorulara cevaplar vermenin yanı sıra okuyucuların bu sorularla baş başa kalması da hedeflendi.