Türk milletinin toplumsal hafızasını söz varlığı vasıtasıyla günümüze aktaran Türk sözlükçülüğünün bugünkü verilerle bin yıllık geçmişi vardır. Kaşgarlı Mahmud'un ölümsüz eseri Divanü Lügati't-Türk'le başlayan Türk sözlükçülüğü zamanla oldukça gelişmiş ve bir gelenek halini almıştır. Türklerin tarihî süreç içerisinde farklı coğrafyalara yerleşip değişik dil ve kültürlerle temas etmesi tek dilli iki dilli ve çok dilli pek çok Türkçe sözlüğün yazılmasını sağlamıştır. Çok önemli bir bölümü Karahanlı Harezm Kıpçak Çağatay ve Osmanlı sahalarında yazılmış olan bu sözlükler bir taraftan dilimizin söz var- lığının zenginleşmesine katkıda bulunurken diğer taraftan sözlükçülüğümüzün ilerlemesini sağlamıştır. İslamiyet'in kabulünden itibaren Arap ve Farslarla sıkı münasebetlerin geliştirilmesi Arapça-Türkçe Farsça-Türkçe iki dilli sözlüklerin hazırlanmasını gerekli kılmıştır. Zamanla Türklerin hâkim olduğu coğrafyanın genişlemesi ve farklı dillere sahip milletlerle kültürel siyasi ve iktisadi ilişkilerin tesis edilmesi yeni sözlüklerin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu ihtiyaca binaen Türklerin hâkim olduğu farklı bölgelerde içerisinde Türkçenin yanı sıra Afganca Hintçe Keşmirce Yunanca Ermenice Fransızca İtalyanca gibi dillerin yer aldığı çok dilli sözlükler yazılmıştır. Bu sözlüklerden biri de 17. yüzyılın ikinci yarısında Hintçe-Farsça-Türkçe şeklinde tertip edilmiş olan Terceme-i Lû-gat-i Hindi'dir.