On üç memleket dolaştım. Cumhuriyetler krallıklar mandalıklar sömürgeler gördüm. Âdeta hayret verecek kadar değişik ve çeşitli yaşama tarzları idare etme ve edilme tarzları gördüm. Bu memleketlerin konuştuğum halkında ortak bazı şeyler gördüm. Bütün bu insanlar savaş sonunda özgürce yaşamak istiyorlar ancak dünyanın önder demokrasilerinin savaş bittikten sonra da başkalarının özgürlüğü uğruna boy göstereceklerinden derece derece şüphe ediyorlar. Bu şüphe onların bizim yanımızda ateşli bir şekilde yer almaları ihtimalini öldürüyor. Hâlbuki halkın yardımı olmadan savaşı kazanmak muazzam bir şekilde güçleşir. Barışı kazanmak ise âdeta imkânsızlaşır. Savaş sadece cephe kuvvetlerini ilgilendiren basit teknik bir meseleden ibaret değildir. İnsanlar savaşı kazanabilmek için silahtan başka şeylere de muhtaçtır. Gelecek için ateşli bir hevese altında savaştıkları bayrakların parlak saf renkli olduğuna dair kuvvetli bir inanca ihtiyaçları vardır. Hâlbuki gerçek bizim zafer kolay olduğu zaman ne gibi bir dünya kurmak istediğimiz konusunda aynı fikirde olmadığımızdır. Özgürlük bölünme kabul etmeyen bir kavramdır. Eğer biz özgürlükten yararlanmak uğruna savaşmak istiyorsak o zaman özgürlüğü zengin olsun fakir olsun bizimle uyuşsun uyuşmasın ırkı teninin rengi ne olursa olsun herkese vermeliyiz.