Bu kitapta Yâsîn suresi bir ilke ve metod üzere; Kur'ân'ın dili Kur'ân'ın nazmı Kur'ân'ın Kur'ân'la tefsiri meşhur ve mütevatir sünnet hadis kitapları esbâbu'n-nüzul tefsir kitapları eski semavi sahifeler ve Arap tarihi göz önünde bulundurularak tefsir edilmiştir. Yine bu kitapta tebliğ ve tebliğ yöntemlerimiz faklı bir üslupla ele alınıp değerlendirilmiştir. Kur'ân'ı öğrenmek ve anlamak Müslümana farz olduğu gibi onu tebliğ etmek de farzdır. Yüce rabbimiz Yusuf suresi 108. Ayette; "De ki (Ey Muhammed!) İşte bu benim yolumdur. Ben (İnsanları) Allah'a (körü körüne değil) bir basiret üzere (illetleri ve sebepleri göstererek) davet ediyorum. Ben de bana tabi olanlar da (böyleyiz)" buyurmuştur. Basiret üzere Allaha davet etmeyen Resulüllah'a tabi değildir. Kişi bildiklerini ulaşacağı kimselere tebliğ etmekle sorumludur. İşte bu yolla hakkın çemberi genişler ve batılın çemberi ise gittikçe daralır. Hz. Muhammed (a.s.) "Benden bir ayet dahi olsa insanlara ulaştırın" buyurmuştur. İnsan hem cansız varlıklar gibi ağırlığı hacmi ve yüksekliği olan hem bitkiler gibi gelişebilen hem de hayvanlar gibi hareket edebilen bir canlıdır. Allah insanı idrak özelliğiyle ön plana çıkarmıştır. İdrak kuvvetinin gıdası da ilimdir. Ve eğer insan aklını ilimle doyurmazsa insanlık konumu alçalır. İlim talebinden uzak duran kimse; "diri olmayan cansız varlıklar" "bir yere dayanmış kütükler" "ciltlerce kitap taşıyan merkepler" "hayır hayvanlar gibi hatta onlardan daha da sapıktırlar". Din hususunda delil olmadan bir şey kabul edilmez ve aynı şekilde delil olmadan da bir şey reddedilmez. Din bizim etimiz kanımız ve nefes aldığımız havamızdır. Onu haktan sapanlardan değil istikamet üzere olanlardan alıp bütün insanlığa ulaştırmalıyız.