İnsan yaşamında ekmek su hava kadar önemli bir diğer şey de manevi varlığıdır. Her canlıda olduğu gibi insanoğlu da yaşantısı esnasında rahat ve emniyetli bir hayat sürmek ister. Tabi bunu yaparken de kendine yakın insanlarla beraber hareket etmesinin avantajlarından istifade etmeye çalışır. Bu insanlar aynı soydan kandan gelen aynı şeylerde üzülüp aynı şeylerde de sevinen insanlar olmalıdır. Bu durum en küçük aileden koca imparatorluklara kadar yüzyıllarca bu şekilde sürüp gitmiştir. Toplumları birbirine bağlayan bu manevi değerler o toplumun zenginliği olduğu gibi o topluma dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı bir bütün halinde hareket ederek tehlikenin daha az zararla atlatılmasını da sağlamaktadır.
Küçük ya da büyük olsun her toplumun dahil olduğu yapının değerlerini bilme ve o değerleri kendilerinden sonraki kuşaklara da aktarma mecburiyeti vardır. İnsanların geçmişlerini öğrenmeleri onların dış etkenlere karşı daha savunmalı olmasını sağlayarak bağlı olduğu topluma karşı aidiyet duygusunu da artırıcı bir niteliği haizdir. Aksi taktirde bu duygu eksikliği içerisinde olanlar arasında o toplumu birbirine bağlayan bağlar kopar bireyler sahipsiz kalır ve bir rüzgarla savrulan yapraklar gibi oradan oraya savrulurlar.