Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki gayrimüslim unsurlara dirlikler tevcih ederek tımar sistemi içerisine dâhil ettiği dolayısıyla bu milletlerin Kanun-i Osmani idari sisteminin bir parçası olduğu bilinmektedir. Bu coğrafyada Bulgar Rum Sırp ve Arnavut asilzadelerine ve askerî zümrelerine bir İslamlaştırma politikası güdülmediği aşikârdır. Buna rağmen XIX. yüzyılda Osmanlı rejimi Balkan milletleri için "boyunduruk" kabul edilen bir söylemle esaret dönemi gibi kurgulanmıştır. Balkanların kültürel ve tarihî realitesini görmekten uzak bu bakış açısıyla bir bilinç oluşturma çabaları 1878 Berlin Antlaşması ile Bulgaristan Sırbistan Romanya ve Karadağ'a verilen özerklik sonucunda ciddi bir ivme kazanmıştır. Esasen Rusya Avusturya-Macaristan İngiltere Fransa Almanya ve İtalya gibi büyük devletler Balkanları kendi çıkarları çerçevesinde operasyon ve spekülasyon alanı olarak görüyordu. Bundan dolayı adı geçen bu devletler kendi aralarında Avrupa güç dengesi çerçevesinde statükonun korunması amacıyla olağanüstü bir mekik diplomasisi yürütmüşlerdir. Bu politika bağlamında Balkan milletlerini Osmanlıya karsı isyana teşvik etmişler ve her fırsatta ayaklanan asileri Osmanlı "boyunduruğuna" başkaldıran kahramanlar olarak kabul etmişlerdir. Öte yandan II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte siyasi çekişmeler Osmanlı Devleti'nde bir krize yol açmış ve orduya sirayet ederek birtakım istenmeyen hadiselerin peş peşe gelmesine sebep olmuştur. Bu durumu fırsat bilerek bir araya gelen Balkan devletçikleri Osmanlıya karşı art arda savaş ilan etmişlerdir. Nihayetinde Devlet-i Aliyye için Balkan Muhârebâtı tam bir yıkım olmuştur. Bu süreçte Rum Bulgar ve Sırp komitacılar bölgede yaşayan Müslümanlara karsı acımasız bir tutum sergileyerek katliamlar yapmışlardır. Bu kitapta Balkanların genel bir tarihi ve büyük devletlerin 1912-1913 tarih aralığında birbirleriyle ittifak arayışları mercek altına alınmış; İstanbul Paris Londra Petersburg Viyana Belgrad Sofya Atina Bosna-Hersek gibi merkezlerde görevli büyükelçi ve maslahatgüzar düzeyindeki Fransız diplomatların yazışmalarından hareketle Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki trajik akıbeti ortaya konulmuştur.