Sıra dağların kıraç yamaçları ufka yelken açmayı düşleyen herkesin önünde âdeta kanlısı gibi dururdu. Botan Nehri hevesleri kursaklara tıkmaya ant içmiş gibi çağlardı. Boz topraklar ise acı feryatlara kulak tıkayıp sağırı oynardı. Bu topraklarda hiç tamam olamamışlar ve yarım kalmaya mahkûm olmuşlar vardı. Kıpkırmızı telli duvaklı elleri kınalı gelinler ve daha elinde kınası solmadan yitip giden güveyler... Mezopotamya anne ve babaların gözyaşlarıyla suladığı feleğin kurak tarlasıdır. Burada mutluluk daima kederle kol koladır. Her sevinç istemsiz bir keder doğurur ve başroldekiler farkında olmadan kendi hikâyelerini yazarlar. Esmer topraklara binlerce yıldır ev sahipliği yapan meşe ağaçları bu hikâyelere şahitlik ederler. Yaşanan her şeye rağmen deryada merhamet taşlarıyla döşenmiş bir yol görünür. Mevsimlerin pervasız ve asi olduğu hüzün rüzgârlarının esip gürlediği topraklardan merhaba!