İbrahim Aslaner Kış Yanıkları'nda sokağın görmezden
geldiğimiz gerçeklerini bir tokat gibi yüzümüze vuruyor. Sıra dışı hikâyeleri olan lakapların nelere yol açabileceğini ve bazen gittiğiniz yolu değiştirmenizin yapabileceğimiz en iyi seçenek olacağına Kış Yanıkları'nda iliklerimize kadar
hissediyoruz. Konuşma diline yaklaşan diyalogları ve akıcı bir dille kaleme aldığı eseri ile İbrahim Aslaner üçüncü romanı Kış Yanıkları ile tekinsiz insanların hayatla mücadelesine ışık tutuyor. Bir solukta okunacak eser her adımında heyecan ve merak vadediyor.
"Canı sağ olsun anne. (Burada sesi belirgin bir şekilde titredi. Aliye'nin soluk benzi geldi gözünün önüne kaşlarını kapatan perçemi yanağındaki gamzesi cılız kolları çap ayakları ile ölümcül bir hastalıktan yeni kurtulmuş gibi çocukluğundan beri bitmeyen öksürüklerini duyar gibi oldu. Kız kardeşini telefona alıp bir şeyler söylemek teselli etmek çalışmak zorunda olmadığını anlatmak veya
daha iyi daha rahat bir iş bulabileceği yönünde yüreklendirmek istedi. Kemal'in içten içe istediği olmuştu. Şimdi sırada annesi vardı. O da işten çıkarsa dileği tamam olacaktı. Kimsenin bilmediği bir adaktı bu. İşe başlayıp para kazandığında annesini ve kardeşini rutubetli tekstil atölyelerinden kurtaracaktı. Güneşi daha fazla görecekler dinlenecekler ve iyi ki Kemal varmış diyeceklerdi.)"