Yaşadığı dönemde kadına verilen değersizlikle boğuşmuş onlarca çocuk gelin görmüştü. Yüreğinden bir kere öpülmeden saçları ağarmış gelinler... Narin hassas bir dokunuşta solmaya yüz tutan çocuk gelinler...
Onları kırmızı gelinciklere benzetiyordu. Ama o farklıydı. Yollarının kesişmesi asla tesadüf değildi.
Bazı gerçekler de acıydı. Bir tokat gibi sertçe insanın yüzüne yapışıyordu. Beş parmağın yanakta bıraktığı izden daha kötü olanı yüreğinde acı izler bırakmasıydı. Hepimizin yüreğinde yara olan çocuk gelinler yani "Kırmızı Gelincikler" de en çok rüzgârlarda özgürce sallanmayı hak ediyordu.
Köklerinden koparılmayı değil...