Ahmet Bozkurt Ku'yu'da okuru şiirin ve felsefenin imgenin ve kavramların iç içe geçtiği düşsel bir yolculuğa çıkarıyor. "Kalbe düşen şiir" nice çöllerden geçip kurumuş "nice kuyular"dan çekilerek gün yüzüne çıkıyor: Gönderilmemiş mektuplar; zamansız yüzler; puslu hatıralar... Kendi kuyusunun çağrılısı olarak şair sessiz bir ıstırabı büyütür koynunda. En dehşetlisi mürekkep sessizliğidir çünkü orada ak kâğıt üzerinde "varlıktan oyma bir bengi ırmak" olan dil akmaz hâle gelmiştir. Hiçbir rüzgâr erişemez susuzluğuna. Yusuf 'a kuyuyu yurt eden efsun sevgilinin kalbindeki mührü söken aşktır. Ve aşk kıyısında bütün kelimelerin biriktirildiği ve derinine varıldıkça kendinden dışarı taşan taşınandır. Varlığımız kanadığında yalnızlık sökün eder; şiir suskun bir kız olarak belirir kuyunun aynasında. Düşgezerlerin geçmiş ve geleceğinden ayrışmış bir şimdinin içerisinde kaybolduğu masalın sonlanıp rüyaların doğduğu zamanın ve mekânın hükmünün geçmediği bir başka alemin şiiri Ku'yu: Cam kırıklarının çoğaltıp unutuşun girdabına hapsettiği "gölgeyazı'lara" inat yağmura yağmurun biriktirdiği sulara yazılmış şiirler.