En korktuğu yerdi. Engerekler ayağına dolanırsa gözü hiçbir şeyi görmez babasından bile çekinmeden oradan oraya zıplardı. "Bu engerekler de niye buraya çıkıyor? Bak aşağıya ağaçlar var su var. Ne arasan orada. Hiçbir arı aynı çiçeğe denk gelmez." Akan nehrin bereketi öyle çok çiçeğin açmasına sebep oluyordu ki arılar sevinçten dört dönerek çiçek özüyle banyo yapıyordu. Bu anlarda dünyanın en mesut canlıları arılardı.
Yere çöktü. Ortalık iyice aydınlanmaya başlamıştı. Çağlayan suyun sesi köyde yankılanıyordu. Bir kuş sürüsü önce kavak ağacına konuyor içlerinden en güngörmüşü etrafı süzüp iyi bir ağaç olmadığına karar verince art arda ötüyordu. Diğer kuşlar halinden anlayarak havalanmaya hazır halde başlarını sağa sola çeviriyordu. Güneş değince renkli tüyleri öyle güzel parlıyordu ki... İnsan daima o kuşun boynuna yakın olmak isterdi. Işık kanattan kırılarak kuşun göbeğine doğru çekiliyor renk saçakları yapraklara yansıyordu. Bu kısacık anı görmek değme yüreksizin bile içini bir hoş ederdi.