Canım babam seni yazmak yaşadıklarını toprağına
teslim etmek aklımın bir köşesinde hep vardı. Ama bir
türlü başlayamıyordum. Sanki bir şeyi bekliyordum. Ve o
beklediğim şey senden geldi. Bir sabah uykumdan
sevinçle uyandığımda hani başucumda duran fotoğrafın
var ya işte o fotoğrafa bakarak "Tamam babacığım senin
kitabını yazacağım." dedim kendi kendime çünkü o gece
rüyamda seni görmüştüm. Tam da o fotoğraftaki gibi
gençtin. Hani Anzele Başı'ndaki evimiz vardı ya işte o
evde kendi odandaydın. Yine çok şıktın. Lacivert takım
elbisen içinde ipek mongon gömleğin siyah saçların
düzgün bir şekilde geriye taranmış sinekkaydı tıraşlı ve
oldukça yakışıklıydın. Ben odaya girdim. Rüya olsa da
öldüğünü biliyordum. Bu nedenle ürktüm uzakta
durdum. Sen her zamanki sakin halinle beni yanına
çağırdın. Korkmamamı söyledin. Ayağa kalktın gidecek
gibiydin. Güzel yüzüne hayranlıkla baktım biraz. Ne var
der gibiydi bakışların. Cesaret aldım ve "Baba sen niye
'Kars'a Giderim Kars'a türküsünü söylüyormuşsun?
Yoksa Kars'ta da mı sevgilin vardı?" dedim ve "Senin
mı)?" soruma karşılık;
"Garsa giderim Garsa
Sözüm yare varırsa
Giderem böylesine
Kara kız mehlesine"
Bu dörtlüğü mırıldandın ve iki elinle omuzlarımdan
tutarak "Yok kızım Kars'ta sevgilim yoktu ama
yüreğimde büyük aşkların yarası vardı. Yaz kızım yaz!
Sevdiklerimi yaz yaşadıklarımı yaz Kiriv'i yaz. Unutma
sakın içimde bir ah kalmadığını da yaz!"