Mehmet Rauf'un en önemli eseri olarak kabul edilen ve ona yaygın bir şöhret kazandıran Eylül Servet-i Fünûn döneminin de en parlak romanlarından biridir.
Psikolojik romanın ilk izlerini gördüğümüz bu eser insanın kendi tabiatı ve çevresiyle yaşadığı ruhsal çatışmaları anlatırken kahramanların iç dünyalarını da okura bütün yönleriyle sunuyor. Suat Necip ve Süreyya'dan oluşan aşk üçgeninde Suat içinde bulunduğu sakin aile hayatına rağmen aşkı tadamamış bir kadın olarak kurgulanır. Necip de hareketli Beyoğlu yaşantısında aradığını bulamamıştır. Suat ve Necip ikilisi arasında böylece bir benzerlik kurulur. İkili birbirini tanıdıkça yakınlaşmaya başlar. Aralarındaki çekim onları imkânsız bir aşka sürükler. Buluşmalar kavuşmalar bu aşkı görünür kılmaya başlarken aslında onları nasıl bir son beklemektedir?
Mehmet Rauf havanın değişimini yaprakların sararıp yere düştüğünü ve çiğnendiklerini görünce bir hayli duygulanır ve kendi hayatını "Eylül"e benzetir. Eylül eserin hâkim duygusunu açıklayan ve sembolize eden bir kelimedir ve yaz mevsiminde başlayan bir aşkın bitişini hüznünü anlatır. Hayallerden sıyrılmanın hakikatle yüzleşmenin ölüm-doğum döngüsünün göstergesidir.