Yedi yüz beyitten oluşan Bhagavadgītā Hint kültürünün en önemli eserlerinden biridir. Yazılış tarihi muhtemelen MÖ 300 ile 100 tarihleri arasındaki bir zaman olarak düşünülmektedir. Bu eserde Vedalar'daki Yaratılış İlâhisi'nden etkilerle birlikte Veda döneminin güneş tanrısı Vishnu altı felsefe sisteminden ikisi olan Sāmkhya-Yoga kırsal kesimin çoban kahramanı Krishna ve ondan öncesine ait olan Vāsudeva kültü Mahābhārata Destanı karakteri Krishna Upanishadlar'daki Brahma felsefesi az da olsa Buddhistik ve hattâ materyalist düşüncelerle karıştırılıp bir potada eritilmiştir. Dili rafine edilmiş son derece temiz bir Sanskrittir. Rahat okunur kolay anlaşılır hikmet dolu bir eserdir. Birçok dile çevrilmiş olan bu eser sadece Hindistan'da değil Hindistan dışındaki birçok ülkede beğenilerek okunmakta bazıları için başucu kitabı niteliği taşımaktadır.
Eserde tanrı ruh ve yeniden doğuşlardan oluşan bir felsefe akıcı bir dille anlatılır. Bu felsefi diyalog Kuru-Pāndava savaşının öncesinde savaş alanında yapılır. Bhagavadgītā Mahābhārata Destanı'nın Bhīshmaparvan bölümünün bir alt bölümüdür. Bu eserin neden buraya yerleştirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte muhtemelen "ölüm ve yaşamı sorgulatan bir savaşın" buna neden olduğu söylenebilir.
Eserde Krishna'nın Arcuna'ya söylediği ilk can alıcı cümle şöyledir: "Aslında benim senin ve bu kralların olmadığı bir zaman hiç olmadı; bundan sonra da hepimiz bütün zamanlarda olacağız."
Bundan sonra bilgelik dolu cümleler eser boyunca birbiri arkasından gelir.