Irkçılık ve cinsiyetçilik... İkisi de aynı kapıya çıkıyor: Faşizm. Edebiyat ürünlerindeki başkarakterlerle filmlerdeki başrol oyuncularının hemen hepsinin de erkek oluşu; erkek faşizminin dışavurum örneklerinden başka bir şey değildir. Eğer kadının dişiliği kişiliğinin önüne konuyorsa bu koyanda kişilik sorunu bulunduğunu kanıtlar. Bilim dünyası zekâda erkekle kadın arasında fark olmadığını kanıtladığına göre erkeğin kadına egemenliği ancak kaba kuvvet avantajıyla açıklanabilir. "Dünya Kadın Hakları Günü" bile erkek faşizminin varlığını kanıtlar. Değilse bir de Dünya Erkek Hakları Günü olması gerekirdi. Prometheus tanrıların kurduğu düzene başkaldırdığı için zincire vurulmuştu. Kadınsa erkek egemenliğine yeterince başkaldır(a)madığı için. Bir anneye çocuklarının gözleri önünde bile şiddet uygulayabilmesi erkeğin Hitler faşizmini bile aratmasından başka bir şey değildir. Eğer Tolstoy Nietzsche Dostoyevski gibi dâhiler dahi "erkek egemen bakış"ın tutsağı olabilmişlerse sorun sanıldığından da büyük demektir. Dijital devrim başladığına göre gelecek bileği güçlü Herküllerin değil; beyni güçlü İskenderiyeli Hypatiaların olacak demektir.