Sustu. Dışı sükût içi kıyamet bir dilsizliği yaşamaya başladı.
Dilbirîn'in anlattıkları İsmail Safa'nın kafası karıştırmıştı. Kadın susarken zabıt katibinden tutanağın
ilk iki sayfasını istedi. Başı çatlıyor nefes alamıyor ve soru soracak mecali kendinde bulamıyordu.
Göğsünün ortasında başlayan ağrı hissi hızla kollarına boynuna çenesine ve sırtına yayılmıştı. Salondaki
uğultuya karşın mahkeme azalarından birinin "Senin nüfus cüzdanın yok mu?" sorusunu duyabildi;
"Herkese verilen şu otuz iki sayfalık cüzdandan?"
Dilbirîn ağlıyordu.
"Yok. Eskiden tek yapraklı Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tezkerem vardı ama onu da tehcirde
memurlar aldılar."
"Ermeni misin?"
"Evet."
"Nerelisin?"
"Rodosto'nun Takavor Mahallesi'nden. Orada doğdum orada büyüdüm. Devlet-i Aliye-i Osmaniye
Tezkeremde hepsi yazılıydı."
"Peki senin gerçek ismin nedir?"
Dilbirîn yeniden sustu. Yalnızca İsmail Safa'nın gözlerine bakıyordu. Sanki İsmail Safa'nın
gözlerindekinin şaşkınlık mı yoksa korku mu olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Hanım duymadın mı? Senin gerçek ismin nedir?"
"Diruhi Gamsaragan."
İsmail Safa yığılıp kaldı.