'Köyüm güneşin doğduğu dağın ardında" demişti.
"Bir derin vadiye bakarmış çobanların iri gözleri mavi benekli kızıl kanatlı kelebekler konarmış kır çiçeklerine turnalar su boylarında kanat çırparmış çoban kavalının dokunaklı sesine!'
Uçup gitmek istedi hayal ötesine.
'Eşini arayan yaralı bir turnayım ya sen hangi dağın çobanısın? Hani kanatlarım nerede güneşin doğduğu dağın ardı ne yana düşer? Düşlerim çoban ateşinin yandığı dağlarda kaldı görmez misin?
Kör bir kuyudayım duy sesimi!'
Çoban ateşinden yükselen dumanı görmek umuduyla bakındı dağların yüksekliklerine.
Savrulan saçları bir kuşun kanadına çarptı düştü hayallerin boşluğuna. Yarasını avuçlarına aldı 'Aliii! yaran bende kaldı neredesin?' diye seslendi.
Bu romanda tabulara ve törelere rağmen "ateşlerde yanma pahasına" sevdalarından vazgeçmeyi düşünmeyen "kanatsız kelebekler"in uzun soluklu kaçışlarının yol hikâyesi anlatılmaktadır.