Bizim evden bir doktor çıkacaktı beyaz önlüğüyle koridorlarda adımları umuda çıkan. Pilotluk mühendislikler varken adamıştı o kendisini insana ve bilime. Beyninin en kuytu yerlerinde bile "Öldürme yaşat!" komutu vardı. Hipokrat yemini mi? Gönüllülerdi zaten her biri bu yemine. Öldürmüyorlar yasatıyorlardı her ölüm onların sessizliği ve hüznü sayılırken doktorların ömürleri normal insanlara göre 7 yıl daha kısalıyordu.
Her ölümde yakınlarına sen söyle diye birbirlerini zorluyorlar kapıların ardında. Hiçbir doktor ölüm haberini vermek istemez bilir çünkü insanın içini yakıp geçtiğini.
Hâl böyle iken doktorumu nasıl döver ve öldürürsünüz?
Bir doktor yetişirken yoksul evlerin umudu sevinci ve anne babaların emekleri alın teri ve sınırsız sevgisi o beyaz önlüklerin içindeki bilge ve suskun tabipler.
Onlar uykusuz girdikleri sınavların zor soruların çocuklarıdır. Birçoğu yirmili yaşlarında dahi ders çalışmaktan bir kızın dudaklarından şerbet içmeye vakit bulamamış dış dünyayla bağlantısını hayalleri uğruna kesmiş ağır bedeller ödeyerek tıp fakültesinden alınlarının akıyla çıkmış doktorların öldürülmesi dövülmesi insanlığın en utanç verici yüzüdür.
Doktorlar dövülmesin övülsün. Doktorlar yaşasın ki insanlar yaşasın.
Doktoruma dokunma
Sevim Tutar Arıcak