İnsan toprağa saplanan ucu sivri bir mızrak gibi yüreğini parçalayan aşkın kudretine oracıkta boyun eğer de yaralı olduğu halde hasretin ordusuyla tek başına cenk etme cesaretini kendinde nasıl bulur? Galip geleceğine olan inancı umudun derin ve karanlık dehlizlerinde sönmeye yüz tutmuş bir meşaleden yansıyan gölge oyunları değil de nedir? Korkunç bir hezimete uğranıldığı halde ganimetlerin arsızca toplandığı tek muharebe aşk muharebesi değil midir?
1940'lar Hatay...
Erkek gücünün geçtiği Ortadoğu'nun karanlığında gün görmemiş bir kız çocuğunun alnına kara yazıldığı gece başlıyor her şey. Sınırları aşan bir kader çiziliyor etrafında. Antakya ile Afrin arasında gidip geliyor yaşamlar. Hacer'in hikâyesi Ali'nin suç dolu kaotik geleceğine evrilirken Kilis'ten geçen yolun sonu İstanbul'a takvimin yaprakları ise 6 Eylül 1954'e varıyor.
Garaz'la Hatay'ın mistik çehresini okura olağanüstü bir kurgu içinde sunan Serhan Kurşun devam romanı olan bu ikinci kitapta hayal gücünün doruklarında gezerken zihinlerde bıraktığı edebi lezzetten de ödün vermiyor.
Muhbir Kurşun'un ellerinde bir çocuğun büyülü dünyasıyla açılıp sert bir gerçekliğe doğru sürüklenen beklenmedik bir romana dönüşüyor.