İmanın iki tarafı var: İma eden ve imayı anlayacak olan. İma eden aktif imayı anlayacak olan pasif konumdadır. Taraflar oluştuğunda ima üçüncü bir taraf olarak var olur; hem zorunlu olarak görünürdür hem de ihmal edilebilir şekilde görünmezdir ve tuhaf bir şekilde diğer iki tarafı var eden düşünce gücüne dönüşür. İma gücünü buradan alır. Çünkü düşünceyi iletmenin belki de en etkili yolu ima etmektir. İma edilen muhatabı tarafından anlaşılınca hem muhataba keşfetme hazzı verir hem de ima edenin inceliğini göstermiş olur; aynı anda da bu güç yani düşünce muhataba geçer. Böylelikle düşünce hem ima edene hem de imayı anlayana varlık kazandırır.
Güzel iyi ve doğrudan farklı olarak öznelliği aşmak aşkın olana bağlanmak zorundadır. Bu zorundalık iyi ve doğrunun bir aradalığı nedeniyledir bu bir aradalık nedeniyle iyi ve doğru güzel üzerinden aşkın olana yüce olana bağlanır.
Kişi bu aşamadan sonra yani 'çocukluğunda deneyimlediği saflık' ile 'hayata karışarak kaybettiği saflığı' iyi doğru ve güzel olan üzerinden hesapsız ve çıkarsız olarak yeniden üretebilir ki bu üretim zaten onu bilgelik konumuna taşıyacak olan "saf fiil"dir.